Müslüman şahsiyet asla zulmeden taraf olmaz, olamaz.
Ne kadar zulme, haksızlığa uğrasada asla zalim olamaz.
Bilirki Allah asla zalimleri sevmez.
Müslüman şahsiyet kendisine veya bir başkasına zulüm yapılmasına haksızlığa uğramasına asla rıza gösteremez.
Nerede bir zulüm görse ona engel olmak için elinden geleni yapar.
Fakat son bir asırdır maalesef ne zalime dur diye biliyoruz nede karşı çıka biliyoruz.
Aşırı şekilde dünya hayatına kendimizi kaptırdık ve bencilleştik.
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın yalanına kapıldık.
Elbet o yılan birgün bize de dokunur.
Dünyanın dört bir yanında inim inim inleyen mazlumların çığlıklarına vicdanımızı kapayıp şaşalı hayatımıza devam ettik.
Gazze'de, Doğu Türkistan'da olanlara sessiz kaldık.
Bu sessizlik birgün bizden çok büyük hesap soracak.
“Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz ve onu hor görmez...” (Müslim, Birr, 32)
İbrahim sûresi 42. ayette, “Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O sadece, onların işini bir güne erteliyor ki, o gün gözler dehşetten dışarı fırlamış“ buyurmaktadır. Ayette ifade edilen zalimler kavram olarak Hz. Peygamber s.a.s zamanının müşriklerini içine aldığı gibi, müşriklerin dışındaki zulme bulaşan herkesi kapsamaktadır. Bu sebeple bazı müfessirler bu ayetin mazlumlar için bir teselli, zalimler için bir tehdit ifade ettiğini söylemişlerdir. Allah Teala’nın, zalimleri yaptıklarından dolayı hemen cezalandırmayıp onlara mühlet vermesi, yani zaman tanıması zalimin yaptıklarından habersiz olduğu anlamına gelmez. Ayrıca bu zaman tanıma, Allah’ın zulme razı olduğu yahut zalimi cezalandırmaktan âciz kaldığı şeklinde de anlaşılmamalıdır. Bu, onlara tövbe etme imkânı tanımak, tövbe etmedikleri takdirde ahirette gereken cezayı vermek içindir. Nitekim ayetler zalimlerin ahiretteki durumlarını tasvir etmekte ve oradaki cezanın daha şiddetli olacağını göstermektedir.